Wednesday, October 9, 2013

İtalya

İtalya'da heryer çok görülesi ve gezilesi olduğu için 10 gün gibi kısa bir zamanda birçok yeri görme isteğiyle az uyumalı bol koşturmalı bir plan yaptık :)  Aslında İtalya, Kuzey - Güney ve Orta İtalya olarak bölerek daha planlı ve geniş zamanda gezilmeli ama mevcut çalışma temposu buna izin vermiyor maalesef...

Şehirlerle ilgili detaylara geçmeden önce İtalya'ya ilişkin genel bilgiler vermekte fayda var:


- 14:00'den sonra turistler dışında sokaklar boş, dükkanlar kapalı. Akşam üstü 4-5 gibi tekrar açılıyor
- Eğer sevgiliyle gittiyseniz akşamları sokak müzikleriyle masal ülkesindeymiş gibi hissedebileceğiniz çokça güzel mekan var 
- İngilizce konuşmaya çalışmak anlamsız, İtalyanlar bu konuda biraz yetersiz
- Tren biletlerini 1 ay öncesinden Trainitalia'nın web sitesinden alırsanız uygun fiyata bilet bulabilirsiniz. Bilet kategorileri supereco, eco, business olarak ayrılıyor ve bunlarda kendi içinde 1. ve 2. Sınıf olarak bölünüyor. 1. sınıfta deri koltuk, wi-fi, gazete servisi, yiyecek içecek ikramı vs gibi hizmetler var, daha rahat bir yolculuk istiyorsanız tercih edilebilir. Fiyatı economye göre kişi başı yaklaşık 10 euro daha fazla
- Birçok şehri içeren bir program yapıyorsanız tren garına yakın 3 yıldızlı otelleri seçebilirsiniz, erişim olarak büyük kolaylık sağlıyor. Ancak Roma için tercihim biraz daha merkeze uzak daha düzgün otellerden yana çünkü Roma'da merkeze çok yakın olmaya gerek yok, zaten tüm sokaklar görülesi her yer gezilesi
- Metro ve toplu taşımaya gerek duymadan her yeri yürüyerek gezin
- Tren garlarında metre kareye 3 dilenci düşüyor sanırım, hatta şehirler arası trenlerin içine girip not bırakarak para istiyorlar, dikkatli olmakta fayda var
- 1 hafta içerisinde 2 tane hırsızlık olayına tanık olduk, özellikle metro ve tren garlarında dikkatli olmalı
- Roma'da marketlerden içecek su almaya gerek yok, her yerde çeşmeler var ve buz gibi tertemiz su akıyor, yanınızda boş bir şişe taşıyıp her çeşmede suyunuzu tazeleyebilirsiniz
- Seyahate çıkmadan önce 22 sayfadan oluşan bir gezi rehberi hazırladım, orada yer alan bilgilerin birçoğunu aşağıda özetlemeye çalıştım ama atladığım şeyler de olabilir :)
- Bir de İtalyanlar her şeye "Prego" diyorlar :)


Milano


Konaklama olarak arkadaşımın tavsiyesi ile kaldığımız Club Hotel - 3 yıldızlı, merkez tren istasyonuna yakın, temiz, kahvaltısı Avrupa ve 3 yıldızlı oda standardına göre iyi. Tren garından yürüyerek 5 dk, Doumo meydanına yürüyerek 20 dk civarı, meydandan akşam geç vakit dönerseniz taksiyle 5-10 dk sürüyor.

Doumo meydanı şehrin merkezi. Doumo Katedrali İtalya'nın en büyük katedrali. (teras, vaftizhane ve treasure olarak gezi planı var. Terasa asansör ile çıkış 6 Euro, 250 basamaklı merdivenle çıkış 3.5 Euro. Tüm katedrali gezmek isterseniz 10-12 Euro civarı. Dış cephede hangi yıllarda restore edildiğinde dair fotolar var. Buraya askılı bluz ve kısa şort/etek ile girmek yasak, giderken yanınıza ceket gibi bir şey alırsanız iyi olur. Ya da fırsatçı satıcılardan 5 Euroya şal alabilirsiniz :) )


Vitoria Emanuel, en eski ve lüks alışveriş merkezi. Mağazalar ve restoranlar mevcut. Meydanda yerdeki boğa figürüne basıp 3 kez dönerek dilek tutuluyor. Biz yaparken gelip soranlar oldu :) Alışveriş merkezinde Louis Vuitton mağazasının yanından çıkınca "Cioccolat" dondurmacısı var (nutella şahane!). Dondurmanın üzerine ek olarak çikolata şelalesinden sos döküyorlar, çikolata tercihine göre beyaz, sütlü ve bitter olmak üzere 3 seçenek var. İçerisi Jonny Deep'in Çikolata Fabrikası filmindeki gibiydi :) Aynı gün sabah ve akşam uğradık buraya...
Alışveriş merkezinin çıkışlarından biri de Leonardo da Vinci heykelinin bulunduğu ve yüzü meşhur La Scala tiyatrosuna dönük olan meydana çıkıyor.




Via Dante ise Doumo Katedrali'nin karşı çaprazından girilen  keyifli bir sokak. Sokak üzerinde sağlı sollu restoranlar var. Sokağın bittiği yerde Sempione Parkı ve Castello bulunuyor. Park yemyeşil, bol bol yürüyüp huzur bulunası bir alan.







Bizim gitme fırsatı bulamadığımız Leonardo'nun "Son Akşam Yemeği" tablosu Milano'nun en görülesi sanat eserlerinden biri şüphesiz. Internetten rezervasyon için baktım, 3 ay sonraya yer verdi :) Ama yine de rezervasyon olamasa bile gidip kapıda bilet bulma şansı varmış.

Como

Milano Cadorna FS tren garından 1 saatte gidilen, sakin ve romantik bir yer. Tek yön bilet fiyatı 4.55 Euro, gidiş-dönüş 8 Euro. Makineden bilet alırken bize yardım etmek isteyen bir İtalyan teyze gönüllü olarak yanımıza gelip kendini parçaladı resmen. Bir kelime İngilizce bilmiyor, biz de İtalyanca bilmiyoruz ama bir şekilde anlaştık bağıra çağıra :) Gerçi o hiç yanımıza gelmese huzur içinde biletimizi alıp trene binecektik ama onun çabasını görünce git de diyemedik, neyse :)


Como'da merkeze en yakın durak Como Lago, Cadorna Tren İstasyonu'ndan bindiyseniz son durak Lago zaten. Garda inince, vaktiniz kısıtlı ise, ilk olarak finikülerle Brunate'ye çıkıp gölün ve Alplerin manzarasına yukarıdan bakabilirsiniz, manzara muhteşem. Fünikülere gitmek için tren garından sağa doğru devam edip restoranları takip ederek yürüyün, 5-10 dk içinde görürsünüz zaten. Her 30 dk.da bir var, gidiş dönüş 5.25 Euro.
Sonrasında garın sol tarafında kalan Doumo meydanına gidebilirsiniz. Katedral açıksa hızlı bir gezi yapılabilir. Milano'daki Douomo Katedrali'ne askılı bluz, kısa şort/etek ile almıyorlar ama Como'da girebilirsiniz. Sonrasında meydandan devam edip ara sokaklarda dolaşılabilir.

Gardan sol tarafa doğru ilerleyip göl kenarından yürürseniz Zafer Anıtı'nı ve güneşlenen insanları görebilirsiniz.

Eğer Como'nun incisi dedikleri Belagio'ya gitme niyetiniz varsa garın yanındaki otobüslerle 3.10 Euro'ya 1 saatte gidebilirsiniz ya da Piazze Cavour'dan kalkan teknelerle ulaşılabilir (hızlı tekne ile ulaşım 1 saatmiş, tek yön ücret 10-12 Euro sanırım). Bizim vaktimiz kısıtlı olduğu için Belagio'ya gidemedik, onun yerine göl kenarındaki "Finicolare Ristorante"da oturup keyifli bir yemek yedik. (Sea food pizza ve taglietelli al pesto, filtresiz bira... Yemekler çok başarılıydı, manzara da bir o kadar şahane!)



Milano'ya dönüş için en geç tren 21:17'deydi biz gittiğimizde. Ben burası için yarım gün ayırmıştım ama planınızda Belagio da var ise tam gün ayırmak lazım rahat rahat gezebilmek için.  Doğa güzelliği insanı büyülüyor gerçekten, Milano'ya giderseniz Como'ya mutlaka 1 gün ayırın.

Portofino

Aslında Liguria kıyısına ulaşım için Genova'da kalmak daha mantıklı ama biz Como Gölü'nü de görmek istediğimiz için Milano merkezli bir plan yaptık. Milano merkez tren garından (Milano Centrale) Portofino'ya yaklaşık 2 saat 20 dakikada gidiliyor. Biletleri öncesinde Trainitalia'nın sitesinden almakta fayda var, ben yaklaşık 1 ay öncesinden almıştım tüm tren biletlerini.  (Özellikle şehirlerarası tren biletlerinde bilet kategorisine ve sınıfına göre fiyatlar değişiyor ve ucuz biletler hızlı tükeniyor)


Santa Margarita Lugano'dan tren veya tekne ile Rapollo ve Cinqueterre'ye gidilebilir. SML ile Portofino arası tekne ile 6 Euro (20 dk), otobüs ile 1.5 Euro (30 dk). 


Trenlerde 10:43, 14:26 gibi dakik varış saatleri belirtilmekle birlikte 1 saate varan rötarlar olabiliyor, aktarmalı bir tren yolculuğu planlıyorsanız aklınızda bulunsun.


Portofino küçücük bir koy. Deniz kenarında restoranlar ve mağazalar var. Deniz ağırlıklı teknelerin bulunduğu marinadan oluşuyor ve denize girilebilecek bir plaj yok. Castle Brown'a çıkıp koyun manzarası izlenebilir. Portofino'da yapılacak en güzel şey biranızı alıp bir banka oturmak ve sevgilinizle birlikte koyun keyfini çıkarmak. Denize girmeyi düşünüyorsanız en yakın plaj tren garının bulunduğu SML. Burada hem ücretli plajlar hem de halk plajı var. Deniz çok güzel, temiz ve ılık. Engelli plajı da var, bu çok hoşuma gitmişti. Özellikle yürüme engelli vatandaşlar için denize girmelerine yardımcı olacak tekerlekli sandalye uygulaması mevcut. Yemekten sonra deniz kenarındaki yolda uzun bir yürüyüş yaparak koyun keyfini çıkarabilirsiniz.


Venedik

Tren garından ilk çıktığınız andan itibaren insanı büyüleyen bir atmosferi var bu şehrin. Burayı mümkün olduğunca yürüyerek gezmek lazım ki hiçbir detay kaçmasın. Biz tren garına yaklaşık 500-600 metre uzaklıkta bir otel tercih ettik. Eşyalarımızı bırakıp San Marco Meydanı'na doğru yürümeye başladık ama haritaya hiç  ihtiyaç duyulmuyor çünkü sokaklar turist dolu olduğundan kalabalıkla beraber yürürseniz en merkezi yerlere çıkıyorsunuz. Ama biz münferit davranıp turist kalabalığından ayrılmayı tercih ettik her zamanki gibi! Ara sokaklarda kaybolarak yürümek çok daha keyifli, zaten hemen hemen her yerden San Marco'ya doğru oklar var, yani meydana çıkmamak imkansız.

Meydana doğru yürürken ara sokakta muhteşem bir pizzacı keşfettik, adı "Happy Pizza". Gerçekten yedikten sonra mutluluk hormonu veriyor bünyeye :) Celle Dei Fabbri sokağının kesiştiği yerdeydi sanırım... Lokal içkileri Bellini'yi de burada ayak üstü denemiş olduk. Tadı şampanya ile meyve suyu karışımı gibi, bana göre çok lezzetli değil ama denenebilir. Daha çok aperatif bir içki formatında.
San Marco Meydan'ı oldukça geniş, bir tarafta kilise ve çan kulesi, diğer köşelerde mağazalar ile çok canlı bir alan. Kilisenin etrafındaki resimler dikkat çekici. İsterseniz içeriyi gezebilirsiniz, girişte şal veriyorlar gerekirse. Çan kulesinden de şehre bakabilirsiniz. Meydandan sonra yine yürüyerek Rialto Köprüsü'ne vardık. Etraf yine fotoğraf çektiren turistlerle dolu, biz de onlardan biriyiz tabi :)

Venedik için en keyif aktivitelerden biri de gondolla Büyük Kanal'da dolaşmak tabi ki... Yürüyerek geçtiğiniz yerleri bir de kanalda dolaşarak görünce tekrar büyüleniyorsunuz. Ağustos ayı için gondol ücreti 80 Euro idi, 2 kişilik özel turda canlı aryalar eşliğinde geziyorsunuz ama isterseniz ticket ofislerden kişi başı 28 Euro'ya 4-6 kişilik turlara da katılabilirsiniz. Toplu turların sonuncusu 17:00'daydı. Gondol turu 30 dk sürüyor, 30 dk boyunca gülümseyerek tüm yorgunluğunuzu suya bırakıyorsunuz.



İtalyanlarla benziyoruz deriz ya hep, bunun en güzel örneğini canlı canlı yaşadık :) Gondolcu büfeyi arayıp bira siparişi veriyor, büfeci getirip kanalın kenarındaki pencerenin önüne bırakıyor, gondolcu geçerken birayı alıp parayı bırakıyor hatta 1 tane de arkadan gelen diğer gondolcu arkadaşına ısmarlıyor :) Başta anlamadım ne yaptıklarını ama olayı çözünce çok eğlendik. Biz de tam olayın olduğu yerde gondolla geçenlere el sağlayıp bira içiyorduk zaten :)
Akşam bir şeyler atıştırdıktan sonra tekrar içkilerimizi alıp San Marco Meydanı'na gittik. Meydanda etraftan gelen keyifli müziklere eşlik edip şarkılar söyleyebilirsiniz. Günün en zor kısmı meydandan kalkıp otele dönmekti sanırım. Birincisi etraf iyice kararmıştı, ikincisi sokaklar karışık olduğu için harita ile yön bulmak zorlaşmıştı, üçüncüsü fazlasıyla lokal bira denemiştik :) Neyse sonuç olarak 20 dk.lık yolu 1 saat 10 dk.da giderek otele ulaştık! Otele giderken kanal kenarında restoranların olduğu çok keyifli bir sokak keşfettik ama artık oturmak için çok geç olmuştu. Sabah erkenden Floransa'dayız...

Ek: Venedik'te 2 gününüz varsa Murano ve Burano adalarına gidebilirsiniz. Rengarenk evleri ve cam atölyeleri ile görülesi yerler.

Floransa

Şehri görünce keşke 1 gün daha kalsaymışız dediğimiz yer. Medici ailesinin etkisi her yerde hissediliyor. Özellikle tarih meraklıları için gezilecek çok yer var. Bizim zamanımız sınırlı olduğu için gezi rotamızı şöyle belirledik: The Basilica of San Lorenzo, Medici Chapels, Duomo, Piazza Della Signoria (Davud heykelinin kopyası burada), Uffizi Gallery, Basilica of Santa Croce, Ponte Vecchio, Pitti Palace, Piazzale  della Michelangelo. Bunların hepsini detaylı gezemedik tabi ki, hem zaman hem de maliyet olarak 1 - 2 tanesini seçtik. Pitti Sarayı ve Boboli Bahçeleri Medici ailesinin yaşadığı saray. Aileye ait eşyalar, kıyafetler vs bulunuyor. Boboli bahçesi yemyeşil, o kadar yorgunluğun üzerine oturup dinlenebilirsiniz. Ponte Vecchio, Arno Nehri'nin üzerinde yer alan taş köprü, Floransa'nın simgelerinden. Michelangelo Meydanı ise tüm Floransa'ya hakim manzarası ile mutlaka görülmeli, gün batımında çıkılırsa manzara daha da muhteşem oluyor.


Yürüyerek tüm şehri gezmeye çalışmanın vermiş olduğu yorgunluğun üzerine aradığımız tek şey forno (odun ateşinde pişen) bir pizzacıydı ve ayakkabı bakmak için girdiğimiz dükkanda sorduğumuz kız bize şehrin en mükemmel pizzacısını tarif etti. O kadar lezzetliydi ki, gece dönüp yine aynı yerde yedik! "Pizzeria Toto" - Via Dante Alighieri ile Via De Cerchi'nin kesiştiği noktada. Porcini mantarlı, kabaklı (kapalı), patlıcanlı, ançuezli pizzaları denedik, hepsi çok lezzetliydi! İsterseniz kırmızı ev şarabı da içebilirsiniz ama şarap çok başarılı değildi. Ev şarabı içeceğiniz asıl yerler Roma'da.

Avrupa'da en çok hoşumuza giden şeylerden biri de güzel müzik çalan bir Irish Pub'da akşam üstü oturup günün yorgunluğunu atmak. Bunun için de mekan önerim kesinlikle "The Lion's Fountain Irish Pub", bira önerim ise "Harp Lager". Gece otele dönerken Floransa sokaklarında çalan müzikler de çok keyifliydi, ertesi gün yine sabahın köründe kalkıp trene yetişmemiz gerekmese eminim sabahlayacağımız bir gece olurdu.
Dondurma için Douma Meydanı'ndaki Lindt'i öneririm. Çikolata kadar dondurmaları da başarılı. Kiliseyi karşınıza alıp sol taraftan yürüyünce ilerde solda.
Pisa

Floransa'ya geldiysen Pisa'ya gitmemek ve kuleyi elinle, kolunla, kafanla, parmağınla vs tutarak fotoğraf çektirmemek olmaz :) Kule yapıldığı yıldan beri 4,5 metre yana yatmış, diğer taraftan toprak çıkararak %10 oranında düzeltilebilmiş. 1990 yılında yıkılacak diye kuleye çıkış yasaklanmış. Kule ve meydan dışında görülecek pek bir yer olmayan ama yarım gün ayırıp görülmesi gereken şehir.



Roma

Her yer gezilesi,  her şey görülesi bu şehirde... Öncelikle benim tavsiyem konaklama olarak Termini'ye yakın bölgeler yerine yine merkeze yakın ama biraz daha dışında bir otel/ev seçmeniz yönünde. Bizim kaldığımız Hotel Villa Glori şehrin merkezlerinden Piazza Popolo ve Via del Corsa'ya yürüyerek yaklaşık 30 dk mesafedeydi ama yol keyifli ve düz olduğu için hiç toplu taşımaya veya taksiye ihtiyaç duymadık. Eğer toplu taşıma tercih ederseniz (otel Via Flaminia üzerinde) tam önünden tramvay geçiyor.


En turistik mekanlar: Vatikan Meydanı, San Pietro Bazilikası, Trevi Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri, Colosseum ve Forum, Pantheon, Borghese bahçeleri (Villa Borghese)


Meydanlar ve caddeler: Popolo Meydanı, Alışveriş için Via Del Corso, Navona Meydanı, Trastevere bölgesi


Vatikan'ı görmek için pazar gününü tercih ettik ve tabi ki çılgın bir kalabalık karşıladı bizi! Öğlen 12'ye doğru vardık meydana, tam 12:00'da Papa çıktı. Burada bana göre en görülesi yer Sistine Şapeli. Gerçekten insanı etkileyen bir eser. Eğer ayın son pazar günü saat 12:20'ye kadar  giderseniz Vatikan Müzeleri ve Sistine Şapeli'ne giriş ücretsiz.


Vatikan sonrası arkadaşımızın tavsiyesi ile gittiğimiz dondurmacı Old Bridge şahaneydi. Vatikan'dan çıkışta sağa doğru yürürseniz biraz ilerde solda görürsünüz hemen, muhtemelen önünde kuyruk olur zaten.

Trevi Çeşmesi'ne para atma ritüeli için gündüz gittik ama buranın gece saatlerinde ışıklandırması da çok güzel olduğu için ertesi akşam meydanda oturarak manzarayı izledik.



İspanyol Merdivenleri aslında ekstra özellikli bir yapı değil ama merdivende bira içerek oturup etrafı izlemek ve sohbet etmek keyifli. Merdivenin tam karşısındaki Via Condoti caddesinde tüm lüks markaların mağazaları bulunuyor.


İtalya'yla ilgili araştırma yaparken bir blogda denk geldiğim ve gidip çok beğendiğimiz restoran "Osteria della Vite" Via della Vite'de, İspanyol Merdiveleri'ne çok yakın. Pizza ve makarnaları çok lezzetli,  ek olarak en beğendiğimiz kısmı zeytinyağlılardan oluşan büfesi. İçecek olarak ev şarapları, başlangıç olaraksa mix bruschetta ve mozzarella  çok başarılı.

Colezyuma girmek için (eğer Roma Pass'iniz yoksa) min. 30 dk.lık bir sıra bekleniyor. Colezyum'u yaklaşık 14 sene önce gördüğümde de yine aynı derecede etkilenmiştim. Yapılış hikayesini ve tarihini okuyup giderseniz çok daha ilgi çekici olur gezerken. Üst katları gezebilmek için belirli saatlerde düzenlenen özel turlara katılmanız gerekiyor. Colezyum'un karşısında Antik Roma - Forum yer alıyor. Yaklaşık 2 dekarlık bir alana yayıldığı için tamamını gezmek pek mümkün değil!

Pantheon da yine turistik ama mimarisiyle insanı büyüleyen bir bina. Tapınak olarak yapılmış ancak o dönemde din ayrımları olmadığı için herkesin ibadet edebildiği bir alanmış. Zaten anlamı da "tüm zamanların tapınağı" olarak geçiyor.


Villa Borghese ve Borghese Bahçeleri ise sonsuz bir yeşillik sunuyor ve bolca huzur veriyor. Burada yapılacak en keyifli aktivite yürüyerek dolaşmaktan ziyade golf arabası veya bisiklet kiralayıp yeşilliklerin arasında gezinmek.

Alışveriş için en ünlü ve merkezi cadde Via del Corso. Popolo Meydanı'ndan başlıyor ve devam ediyor. Hem gezmesi keyifli hem de her bütçeye göre mağaza bulunuyor.

Meydan olarak Navona'yla ilgili Roma'nın en güzel meydanı vs gibi şeyler okumuştum gitmeden önce ama açıkçası bize pek beklediğimiz gibi gelmedi. Restoranlar ve kafelerden oluşan, mağazaların olduğu sıradan bir meydan. Bana göre İtalya'nın en güzel meydanı Venedik'teki San Marco meydanı.

Başka bir görülesi bölge farklı tarzıyla Trastevere olabilir. Burada sokaklarda kaybolarak dolaşmak, sonra kafelerden birinde oturup bir şeyler içmek en keyiflisi. 


İtalya böyle yazarak özetlenecek, gezdim bitti denilecek bir ülke değil. Her gidişinde bir sonraki için daha şiddetli bir gitme, görme, keşfetme arzusu oluşturan büyülü bir yer...

Sunday, September 15, 2013

Mardin - Midyat

Doğu'nun en güzel ve modern şehri şüphesiz. Anlatılanlardan da daha güzel bir coğrafyası var. Sabah erken saatlerdeki Mezopotamya manzarası aynı denizi seyrediyormuş gibi huzur veriyor insana. Her tatilimizde olduğu gibi bu sefer de biraz beslenme, yeme-içme odaklıydık :) Ama hayatımın en güzel 5 yemeğinden birini Mardin'deki "Çağ Urfa Sofrası"nda (Özsüt'ün çaprazı) yedim! Çok aç olduğumuz için ne yiyeceğimize karar veremediğimizi fark eden garson hepimize "aşçı tabağı" (tandır, incik, tava kebabı, döner, içli köfte, lahmacun) hazırlattı ki tabağı gördüğümde ciddi anlamda heyecan yaptım :) Et severler için ölmeden yenmesi gerekenler arasında bence! Üzerine de hazmı kolaylaştırması açısından mırra getiriyorlar.

Gezmeye Midyat'tan başladık. Mardin - Midyat arası yaklaşık 1 saat.  İlk olarak ara sokakları ve gümüşçüleri dolaştık, Süryani şarabı aldık. Buranın özel takısı "Telkari" denilen el yapımı ürünler, benim çok takı toka merakım yok ama takı sevenler için değişik bir ürün.Vaktiniz varsa çok sayıda kilise, manastır, medrese gezilebilir ama bizim yine az zamanımız olduğu için Midyat'tan Mardin'e geçerken sadece Deyrulzafaran Manastırı'nı (Mor Hananyo) detaylı gezebildik.

Midyat'taki kısa turdan sonra akşam hazırlığı için Mardin'de kalacağımız otele geçtik. Mardin'de konaklama için tarihi dokulu pek çok  alternatif var, biz arkadaşımızın ayarladığı "Erdoba Evleri - Osmanlı Konağı"nda kaldık, hem rahatlık hem de lokasyon olarak çok memnun kaldık. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Şehri gezmek için yeri çok merkezi, terasının da muhteşem bir manzarası var. Akşam yemeği için önerim "Cercis Murat Konağı", yemekleri çok güzel, müzik çok eğlenceli. Zaman nasıl geçti anlamadık, zaten bu saatten sonra hiç düzgün fotoğrafımız yok :) Fotoğraftaki meze tabağı da buraya ait. Rezervasyonsuz gitmeyin, yer bulamazsınız. Mardin'in meşhur yemekleri sembusek, haşlanmış içli köfte (hayatımdaki en lezzetli içli köfteyi yukarıda bahsettiğim Çağ Urfa Sofrasında yedim), kaburga dolması.

Ertesi sabah manzarada kahvelerimizi içip kendimize gelmeye çalıştık :) Şehirden ayrılmadan Zinciriye Medresesi'ni gezdik, sabun ve badem şekeri alışverişi yaptık. Her şeyi 2 güne sığdırmaya çalıştığımız için yoğun ama çok eğlenceli bir haftasonu geçirdik :) Daha geniş bir vakitte gidip Hasankeyf'i de görmek lazım. Bir de mevsim olarak, çok sıcaklara kalmadan, Mayıs ayını geçirmeden gitmek gerekiyor.

Sunday, June 9, 2013

Bodrum // Gümüşlük



Küçücük bir o kadar da sevimli bir koy. Gündüz durgun denizin keyfini çıkarıp Club Gümüşlük'te biranızı içebilir, akşam deniz kenarındaki balık restoranlarında gün batımını izleyerek rakı & balık keyfi yapabilirsiniz. Balığınıza hafif tombul ve yanaklı kedilerin ortak olması muhtemel :) Gümüşlük'ün insana huzur veren bir havası var, 2-3 gün kaçıp sevgiliyle kafa dinlemeli...

Saturday, May 18, 2013

Gaziantep


Günübirlik uğrayıp eski Antep sokaklarında gezindik, Bakırcılar Çarşısı’nı dolaştık ve en şahane antep fıstığını alıp 1 kiloyu bir günde bitirdik! Mevsimine göre kabuklu fıstığa denk gelirseniz en şahanesi o aslında ama ellerde ve tırnaklarda izini bırakıyor :) Bir de başlayınca bitirene kadar durmak pek mümkün değil! Her şeyin yerinde yenileni daha bir lezzetli oluyor. Antep’teki asıl lezzet ise kebap tabii ki. En meşhur lokantası İmam Çağdaş bu işin ustası şüphesiz ama bayram vs. gibi çok kalabalık bir dönemde gittiyseniz gündüz vakti “servisi durdurduk” gibi geri çevirmelerle karşılaşabilirsiniz! Patlıcanlı Kebap ve Ali Nazik muhteşem. Üzerine de baklava, isterseniz  baklavayı duble fıstıklı da getiriyorlar ama oradaki normal fıstık oranı bile bizim diğer yerlerde yediğimizden oldukça fazla olduğu için duble fıstık fazla gelebilir. Kebapta ve fıstıkta boziç denilen fıstık kullanılıyor, tam olgunlaşmadığı için kokusu ve tadı olmuş fıstık içine göre daha yoğun. Bir diğer meşhur kebapçı da Halil Usta, buranın en güzel eti de küşlemesi.
Yemekten sonra Zeugma Mozak Müzesi’ni mutlaka gezmek lazım. Hem sindirim hem de kültür açısından :) Çok etkileyici tarihi mozaik eserlerin yanısıra herkesce bilinen “Çingene Kızı” mozaiği de burada yer alıyor. Bu figürün “Yer Tanrısı ve Tanrıların Anası Gaia” olduğuna dair görüşler var ancak hala cinsiyetine ilişkin de net bir görüş oluşmuş değil. Mozaikten yansıyan hüzün ve bakışlardaki gizem nedeniyle Leonarda da Vinci’nin Mona Lisa eseri ile aynı teknik kullanılarak yapıldığı belirtiliyor.


Saturday, January 5, 2013

Kaş - Gökova

Arabayla yola çıkıp sahil şehirlerine uğrayarak tatil yapmaya bayılıyorum!



Kaş:
Beklediğimden çok daha muhteşem bir yermiş, döndüğüm günden beri tekrar gitme planları yapıyorum hatta tüm tatile gidecek arkadaşlarımı buraya yönlendiriyorum. En hoşuma giden yanı sakinliğinin yanında sıkıcı olmaması, bir yandan huzur verip öbür yandan eğlendirmesi, bir de 4 gün boyunca hiç Serdar Ortaç şarkısı duymamış olmamız!! Kaş adı Meis adası ile olan coğrafi konumundan geliyormuş...


Konaklama ve yeme-içme mekanları:
- Manzarası, merkeze yakınlığı, iskelesi ile Nur Beach Hotel ideal. Yer bulunamazsa hemen yanındaki Narr Hotel veya o sırada yer alan diğer butik tarzı oteller tercih edilebilir.
- Gündüzleri atıştırmak için ev yemekleri yapan Bi Lokma - Mama's Kitchen çok lezzetli, özellikle zeytinyağlı çeşitleri şahane. Akşamları da aynı yerde lokma tatlısı yiyebilirsiniz. Ayrıca Derya Beach'in pizzaları çok güzel, iskelesi de kuytuda kaldığı için denizi daha sakin. Spaghettici'nin de makarnaları başarılı.
- Akşam üstü gün batımında veya gece yemekten sonra ise Deja vu bar'a mutlaka gidilmeli. Manzaranın yanı sıra müzikler de süper. No:11'de ise farklı kokteyller denenebilir. Ama benim asıl favorim Nur Beach Hotel'in barında hazırlanan Narlı Mohito!
- Ruhi Bey Meyhanesi ise Kaş'ın en güzel meyhanelerinden biri. Yemeklerdeki ve hizmet anlayışlarındaki mükemmelliğin yanında fonda çalan şarkı seçimleri ile iyi ki gelmişiz dedirtiyor, hatta tekrar tekrar gelelim dedirtiyor. Spesyalleri olan sütte dil balığı da mutlaka denenmeli.
- Bir diğer meyhane ise Nereid, açıldıktan sonraki ilk 2 yıl daha güzeldi. Bu sene pek keyif alamadık ama giderseniz bebecik ahtapot, hardallı enginar ve kılıç balığından yapılan paçanga böreğini denenebilir.
- Tekne turları ile Kekova görülebilir, Üçağız Kale Köyü/Simena'da Ankh Pansiyon'da ev yapımı meyveli dondurma yenilebilir. Dalış meraklıları için de özel aktiviteler var.
- Limanağzı - Nuri'nin yeri. Bu kadar huzur fazla :) Beni burada bırakın siz gidin dedirten cinsten, hiç ayrılmak istemiyor insan.
- Kaputaş plajına uğramamak olmaz tabi ki! Gitmeden önce fotoğraflarını görmüştüm ama bu kadar eşşiz bir manzara beklemiyordum. Denizin rengi büyülüyor gerçekten. Sayanlar vardı, 180 küsür merdivenle aşağı iniliyor; 2 sene öncesine kadar plajda şezlong, şemsiye, yiyecek vs. yoktu ama 2015 yılı itibariyle 1-2 tane tesis kurulmuş sanırım. Bakir hali daha güzeldi ama deniz her şartta şahane!
- Patara ise bir diğer görülesi plaj. Burası da Kaputaş'ın tersine bol şezlonglu şemsiyeli bir yer. Denizi dalgalıydı biz gittiğimizde ama asıl güzel yanı beyaz kumları zaten. Sahilde uzun yürüyüşler yapılabilir. Buranın en önemli özelliklerinden biri ise caretta carettaları, akşam 7'den sonra plaj kaplumbağalar için kapatılıyor :)

Gökova (Akyaka):
Maviyle yeşilin her tonuna hakim bir coğrafyası var. Yeme-içme mekanları ve çevrede görülebilecek yerler:
- Halil'in yeri balık restoranı. Azmağın yanında su buz gibi akarken rakı & balık için çok güzel bir yer. Özellikle lagos çok taze ve lezzetliydi sevenler için.
- Kadın azmağı ise yeşilin farklı tonları ile suyun birleşimi gibi.
- Tekne turu ile çok çok güzel koylar görülebilir. Özellikle Sedir Adası, Kızkumu, Akbük, Lacivert koy...
- Dalyan / İztuzu plajı Gökoava'ya arabayla 1 saat kadar uzaklıkta. Dalyan'dan İztuzu plajına ulaşmak için motorlu teknelerle sazlıkların arasından yaklaşık 30 dk.lık çok keyifli bir yolculuk yapılıyor.

Datça ise günü birlik uğrayıp iyi ki gitmişiz dediğimiz tatil beldesi. Sakinliğiyle tam kafa dinleme yeri. Çok sayıda restoran ve kafe var ancak nüfus az olduğu için kalabalık olmuyor. Denizi çok güzel, bir o kadar da soğuk!

Hang on Little Tomato

İş yerinde çalışmak istemeyip kalem çeviriyorsan,
Boş gözlerle etrafa bakıp olanlara kayıtsız kalabiliyorsan,
Tatilden yeni dönmene rağmen yakın zamanda gidemeyeceğini bile bile yeni tatil planları yapmaya çalışıyorsan,
Birçok şeyi aynı anda yapmak isteyip sonunda hiç birini yapamıyorsan,
Odaklanma problemi yaşayıp 50 tane şeyi aynı anda düşünüyorsan,
Bir orada bir burada olmak istiyorsan ve ne istediğini bilmiyorsan,
Yeni yıl yaklaşırken yılbaşı ağacının ışıklarına bakıp kahve içmekten melankolik bir mutluluk duyuyorsan,
İki - üç kitabı aynı anda okumaya çalışıyorsan,
vs... vs...

Welcome to the club!

"The secret to happiness is low expectations" Barry Schwartz